16 Nisan 2016 Cumartesi

Arjantin / Kurtlar Vadisi ve Esmeralda Göleti

Görülmesi gereken yerlerden biri dedi hosteldeki arkadaş beni grubun beşincisi olmaya ikna etmeye çalışırken.. Hala yol yorgunluğunu üzerinden atamamış ben, biraz daha pineklemek ile hemen sabahtan gezmeye başlamak arasında ikilemde kalmışken.. Peki dedim hazır kurulu bir grup varken..

Tepeler soğuk olur dedi hostelde bana yardımcı olan bayan, e güneye dair korkutulmuş olan ben, termal içlik pantalon ve uzun kollumu giydim, üzerime montumu aldım, yanıma yedek hırka falan.. Atkı eldiven bere! Tamam kısacası hazırlıklıydım..

Şehir merkezinden servis gibi gezilecek yerlere araçlar kalkıyormuş, grup olunca da indirim oluyormuş.. Servis geldi bizi hostelimizden aldı ve 'Kurtlar Vadisi' ne doğru yol almaya başladık. Önceki gün manzaralarına hayran kaldığım geliş yolu üzerinde bir yerelere gidiyor olduğumuz için de keyifliydim baya.

Kurtlar Vadisi


Valle de Los Lobos yani Kurtlar Vadisi

Mini bir köpek üretim çiftliği kıvamında bir tesis karşıladı bizi. Kurt köpekleri yetiştirilip eğitiliyormuş anladığım kadarıyla (adını buradan alıyor olsa gerek) ama bize ilk söylenenen yanlarına yaklaşmayın oldu.. Elimize birer kroki harita verip, temel yönlendirmelerden bahsettiler..

'Burası takip edeceğiniz yolun başlangıcı,
Buraradan itibaren hızınıza göre 1 saat ile 1,5 saat arasında bir yolunuz var..
yol boyunca mavi plakalar ile ağaçlar işaretlenmiştir,
ağaç olmayan noktalarda yine işaretli tabelaları bulabilirsiniz..
iyi gezmeler..''

Tanıtım basit ve özdü. Bugüne kadar hiç rehbersiz , hiç bilmediğim bir yerde trekking yapmadığım için, bakalım nasıl oluyormuş ki diyerek ilerledim. Birlikte yürüdüğüm arkadaşlar artık doğa gezilerinin son kısmındaydılar şimdiye kadar kamplar trekigler kısacası binlerce şey görmüşlerdi.. O yüzden onlarla olmak bana biraz rahatlık verdi, başlangıç için güzel dedim kendime..

Dağların tepelerinde görünen karlar, şırıl şırıl akan nehirlerin suları, yavaş yavaş yükselen tepeler ne kadar keyifli olsa da, öğlen güneşinin içime içime işlemesi ve hiç bir şekilde havanın soğuk olmaması ama benim sağlam soğuğa hazır kıyafetlerimle benim için biraz zorlayıcı olmaya başlamıştı.. Üstüne üstlük geri dönüş yolundaki insanların biz yazın sıcağında yürürken, kara kıştan gelir gibi giyinik olmaları hepimizin aklını karıştırıyordu!

Bir kısmı doğal bir kısmı yapay göletlerden geçerken, renklerin ne kadar parlak ve ne kadar canlı olduğuna şaşırarak ilerliyordum.. ve tabi ki de kondisyonlu arkadaşlarımın yanında ne kadar yavaş olduğumu farkederek...



Sıcaktan Bunalmış Burcu Pozu :)


Nehir kenarından geçerken ilk merakım suyu tadı oldu.. Gittim ve denedim, ilginç bir şekilde tuzluydu.. Dağların tepelerinde buzları görünce suyun daha soğuk olacağını düşünmüştüm ama belki de ben çok sıcaklamıştım :) Tepeye tırmandıktan sonra bi anda karşımıza çıkan inanılmaz turkuaz gölet 'doğal olamayacak kadar mükemmel' izlenimi yarattı bende.. 1buçuk saatlik tırmanıştan sonra hepimiz biraz acıkmış ve yorulmuştuk. Sahil gibi duran gölet kıyısında biraz kuruyemiş yiyerek uzanıp dinlendik. Ve terimizin soğumaya başlamasıyla sırayla herkes hırkaları montları giymeye başladı.. Bilekleri biraz incinmiş olan arkadaşım soğuk suyun iyi geleceğine inanarak ayakkabılarını çıkarıp bileklerine kadar suya girdi.. Ben ikilemde kalıp girmeyip onu izledim sadece ama içimden direk o harika renge dalıp gitmek geçiyordu...
Laguna Esmeralda plajı :)

Daha fazla oturmanın bizi üşüteceğine kanaat getirip dönüş yoluna geçmeden önce göletin etrafında yürümeye karar verdik.. O her değişen açıyla bir başka bir güzel görünen 'turkuaz' , geçişimizi zorlaştıran / eğlenceli kılan nehircikler , son olarak da suya girme isteği tavan yapmış ben için harika bahane olan nehir (ayakkabıları elime alıp buz gibi suda yürümek suretiyle) harika bir tur oldu.
Her Açıdan Bir Başka Güzel

Dönüş yolunda gruptaki herkesin sırayla çamura düşmesi, değişen hava durumuna göre sürekli giyinip soyunma durumu ve benim böyle bir geziyi ilk defa yapıyor oluşuma istinaden tam bir gözlemci moduna bürünmem ile gezi sonlanmış oldu..

Günün sonunda iyi ki çıkmışım gitmişim görmüşüm dedim ...  çünkü bu basit ve harika günden;
-kısa süreli de olsa gittiğinde yanında çikolata ve kuruyemiş götürmenin önemi ve güzelliğini
-sadece mont ya da sadece yağmurluğun değilüst üste giyinip çıkarılabilecek konseptte kıyafetler barındırmak gerektiğinin
-ne kadar soğuk olacak olursa olsun ince birşey giymenin şart olduğunun
-insanlara ayak uydurmanın bazen zor olduğunun
farkına varmamı sağlayan bilgilerle ayrılmış oldum..

peki gezi boyunca seni ençok ne etkiledi diye sorarsanız..
kucağında 3 5 aylık bebekleriyle treking yapan çiftler!
insan gezmek isteyince hiç bir şey engel olamazmış onlara dedirtti bana:)

5 Nisan 2016 Salı

Argentina / Dünya'nın En Güney Ucu Ushuaia

Dünya'nın sonuna seyahat!

Peki ilk programım çok da fena değilmiş aslında, çünkü Buenos Airesten sonra Ushuaia ya uçakla gitmediğim yolu parçalı da olsa yaklaşık 50 saatte yapmış oldum! Puerto Madryn den sonra Rio Galleos a giden 18 saatlik otobüse bindim. Rio Galleos şehrinde ilgi çekici hiç birşey olmadığını öğrendiğimden, terminale vardığım gibi Punta Arenas ya da Ushuaia ya giden otobüsleri sordum.  Yaklaşık 2 saat içinde kalkan, Ushuaia ya giden 2 firma vardı, Punta Arenas için ise Ushuaia da sormamı tavsiye ettiler.. 12 saatlik bir otobüs yolculuğu daha bekliyordu beni..

Buenos Aires ten çıkarken dayım güneye indiğimde soğuktan donacağıma inanandığı için biraz endişe ile çıktım yola. Rio Galleos a sabahın 7sinde yarı uykulu bir halde varınca, taytımın üzerine giydiğim pantalona rağmen üşümedim dersem yalan olur :) Ama sanırım o modda bir yaz sabahına da insem aynı hissederdim.. Bilmiyorum.. Soğuk daha da soğuk olacak dedim.. Neyse ki Ushuaia beni soğukla karşılamadı.. Onca yorgunluğa rağmen, biraz da yüklerin etkisiyle muhtemelen, mont elimde ilerledim :)

Aslında Arjantin e bağlı olan Ushuaia haritadan görüleceği gibi bıçakla kesilmiş gibi duran sınırlara sahip. 3 numaralı karayolu Ushuaia ya devam etse de adaya geçiş için Şili sınırlarına girip feribota binip öyle geçmek gerekiyor..

Doğruyu söylemek gerekirse pek sıkıntılı bir yolculuk değildi ama ben 18 saatlik bir yolculuğun üzerine 12 saatlik, Arjantinden çık, Şiliye gir, sınır kontrolleri için arabadan inip, feribota yayaların araç içinde binmemesi gibi bi durum olduğunu için (nedeneni anlamadım) yine in bin yapınca ve de otobüslerin yemek servis etmesine alışmış ben servis olmadığını (haklarını yemiyeyim bir öğlen paketi verdiler ama normalde her 3 saatte bir servis yapılan otobüslere alışınca insan hazırlıksız yakalanıyor) biraz zor bir yolculuk geçirdim.  Zor demiyim de yorucuydu.. Hele ki bütün elektroniklerimin şarzı bitince...(şarzlar konusunda biraz daha dikkatli olmalıyım) neyse sıkıldım belki de...

Sonunda vardım meşhur Ushuaia ya!
Güzel karşıladı beni bu sevimli kasaba (cidden daha fazlası değil). Kendime hemen bi hostel ayarlayıp, yatağa atlama hayaliyle yürümeye başladım, minik de olsa valizle yokuş tırmanmak sıkıntılı olduğu için, yarı yolda karşıma çıkan sevimli empanadacıda mini bir mola verip, girdim hostelime ve vardığım gün hak verirsiniz ki pek birşey anlamadım :)

Ushuaia

Dünya nın Sonu Pozu

Dünyanın sonu ünvanıyla ilgi merkezi haline gelmiş şehir Tierra del Fuego ulusal parkına, mini buzulların olduğu vadilere ve bazı göllere yakınlığı ile bir merkez olma özelliği gösteriyor. Aslında en güney uç yerleşim olmamasına rağmen Jules Vern in ifadesi ile ''Fin del Mundo'' yani dünyanın sonu ünvanını almış ve iyi reklam yapıldığı için de en güney uç olduğuna inandırmış herkesi.

Eskiden azılı suçluların sürgün yeri olan Ushuaia'da, şuanda şehir müzesi olarak kullanılan  eski bir hapishane binası mevcut. Birbirine bağlı 5 binadan oluşan bir yapı belli saatlerde rehberler eşliğinde gezilebilen bir müze. Bundan başka şehirde bir iki turistik müze daha bulunmakta idi. Onun dışında belli bir özelliği ya da gezilecek görülecek yeri yoktu şehrin.

Ushuaia Hapisanesi Bahçe Sergisi


Kentin merkezinde bolca outdoor mağazası, bir kaç hediyelik eşya dükkanı, sevimli bir iki kafe, bi iki bar.. Bütün şehir denize paralel bir ana caddeyi yeme içme alışveriş banka kısacası her türlü ihtiyaç hattı olarak belirlemiş ve gerisi de çok ilginç yapılardaki evleriyle geçirilmiş :)
Sahil hattı dışında yüksek binası olmayan şehir Arjantinin kuzeyindenki şehirlerin merkezleri dışındaki izlenimi bütün kente yaymış görünüyor. Kullanılan malzemeler ve mini aşırı şekilli yapılar bir mimar olarak ilgimi çekti.. Güzel olduğu için de değil de cidden değişik geldiği için demeliyim.
Sokağa çıktığımızda ilk hissiyatım burdaki herkes aynı dükkandan giyiniyor gibi duruyor olmuştu, sonra Lonely Planet taki sezonda gro-tex giymiş turistlerin akımına uğrar ifadesinin bu hissiyatıma denk düştüğünü farkettim :)

Şehir Merkezinden Karlı Dağlara Bakış
Yağmurlu gününü şehirde geçirmeye karar verdiğimizde iki şey bizi şaşırttı bu şehirde :) 1. si bütün dükkanların 12 den 16 ya kadar kapalı olmasıydı. Sıcaktan dolayı kuzey bölgelerde ''siesta'' yani öyle uykusu dolayısıyla gün ortasının böyle tatil edilmesine alışık olsa da, bu kadar güneyde ve yaz olsa bile mont giymenizi gerektirecek soğukta niye bütün dükkanların öğle uykusuna yattığını cidden merak ettik. İkinci şaşkınlık yaratan durum ise, hostele dönmeden önce bari bişiler yiyelim diyerek girdiğimiz pizzacının bizden sonra kapıyı kapatıp artık kapattığını söylemesi oldu (saat 15.20 suları). Peki neden diye sorduğumuzda , '' e sabahtan beri çalışıyoruz ya dinlenmeyelim mi?'' cevabını almamız biz iki avrupalı (daha doğrusu bir alman ve bir Türk için) ne kadar garip bir durum olduğunu kabul edersiniz galiba :)

Şehir çok da güzel değildi ama sen nasıl ayrıldın Ushuaia dan diye sorarsanız, güzel arkadaşıklarla cevabını veririm... Çok farklı insanlarla tanıştım ve çok güzel bir bağ kurduk gibi hissettim. Bir kaçıyla bağlantıda kalacağımıza inanıyorum ve şimdilik bi kaç adımı devam ettirebileceğim bir yol arkadaşım bile olmuş oldu :)

Bir günü hariç beni harika bir hava ile ağırlayan Ushuaia dan hosteldeki arkadaşlarla keyifli geçirilen bir Gölet ve Milli Park gezisi hatıralarıyla ayrıldım..

2 Nisan 2016 Cumartesi

Arjantin / Sevimli Bir Sahil Kasabası Puerto Piramides

Peninsula yarım adası gezimizin son kısmı yarımadanın kara ile birleştiği dar boğazın güney ucunda yer alan mini kasabası idi. Buenos airesteyken burası ile ilgili güzel şeyler duyduğumdan görmek istediğim yerlerden biriydi ve turun içinde yer aldığını öğrenince çok mutlu olmuştum :)

Puerto Pramides

Kesinlikle görmen lazım dedikleri halde fotograflardan neyi göreceğimi anlayamadığım sevgili şehir, tepeden '' cidden nesi var ki buranın'' diye oluşan düşüncemi yenilettirdi... Ta ki şehrin içine girinceye kadar.. Rehberimiz mini bir tur ile başladı tanıtmaya. Tek bir ana cadde (sokak demek daha doğru olur belki ama) üzerine kurulmuş olan kasaba, balina izleme turlarının asıl çıkış noktası olarak kabul ediliyor.

Puerto Piramides e Tepeden Bakış

Eskiden Puerto Madryn den 3 kat kadar büyük bir liman kentiymiş. Bu bölgeden Buenos Aires  e gemilerle ''tuz'' taşınırmış. Deniz tuzu önemini kaybedince, bu liman da önemi kaybetmiş ve aynı dönemde alüminyum fabrikasının Puerto Madryn limanını canlandırmasıyla birlikte, bu kasaba minik bir balıkçı kasabası halini almış. Daha sonra balina izleme turlarının bu limanı tercih etmesi ile birlikte, dalış turizminin de gelişmesi kasabaya yeni bir amaç vermiş ve o günden itibaren günümüze kadar canlanmaya devam etmekte..
Adım başı bir dalış kulübüne rastlayabileceğiniz kasaba, şirin konaklama yerleri ve mini kafe - restoranlarıyla daha ilk saniyeden kalbimizi çaldı.. Hele ki sahile doğru ilerlediğimizde, öğle yemeği mekanı ve türlü çayları olan rengarenk kafeye geldiğimizde burada kalmalıyız diye sayıklamaya başladık Arjantinli yol arkadaşımla.

Puerto Piramides Kumsalları

Kafeteryasında mini bir öğle yemeği/kahvesi molası verdikten sonra kendimi sahilin incecik kumlarına bıraktım ve içimde bikinim olmalıydı şimdi diyerek sahil boyunca ayakkabılarımı elime alıp güzel bir yürüyüş yaptım. Islak kumların genişçe bir alanda bulunması sahil sanatçılarının (çocuklar ve özenen anne babalarından bahsediyorum tabi ki de) çalışma sahası haline gelmişti :) Kıskandım ve ben de birşeyler çizip kendimce eğlendim :)

Kayalık Değil, Midye Fosilleri ile Sıkışmış Kumluk Tepeler ve Suyun Mükemmel Berraklığı


Bu yarımadanın bir başka özelliği ise, midye fosilleri ile dolu olması. Bölge çoğunlukla kumdan oluşmakta ve tepelerde kesit alınmış gibi görünüyor. Tabi ki bu benim aklıma sevgili üst katarında bolca deniz kumu kullanılmış güçlendirme projesi şantiyemi hatırlattı :) Beton değil de doğal kumların içerisinde bu fosillerin görülmesi ise hoş bir görüntü oluşturuyor. Normalde midye koleksiyonu yapanlara bir uyarı! Fosilleri toplamak yasak.. Nasıl kontrol ettiklerini ve başardıklarını bilmiyorum ama öyle bir kuralları var :) (tamam zaten kalıplaşmış yerlerdekileri toplamak mümkün değil ama bazı yerlerde daha çok kumlaşmış kısımlar da mevcut.. Benim için onları görmek toplamaktan daha keyifliydi o yüzden sevgili çöpçü ben bile hatıralık almadım ordan :))

Fosilleşmiş Midye Kabuklu Zemin


Yarımada gezimizi sonlandırırken, bir gün bu kasabaya sadece bu kasabada geçirilebilecek 1 haftalık tatil için gelebileceğimi beynimin bir köşesine not alıp, yorgunluğun beni ele geçirmesine izin verdim :)

30 Mart 2016 Çarşamba

Arjantin / Doğal Ortamında Deniz Memelileri ile Peninsula Valdez

Gezi prgramımın gerisinde olduğumun ve her adımda aslında progamı bir sebeple geciktirip duracağımı farkettiğim için bu eklediğim Patagonia deniz kısmını hızlı geçmek istedim. Buralı arkadaşımın fikrini sordum ve onun da tavsiyesi ile gezilmesi gereken 2 yerden birinin yeterli olacağını ve balina sezonu olmadığı için daha fazla vakit ayırmam gerekmediğini ve bir turun yeterli olacağını öğrenip, Peninsula Valdez için günü birlik bir tur satın aldım.

Peninsula Valdez

1999 yılında Unesco tarafından Dünya mirası listesine alınmış yarımada , içerisinde barındırdığı koruma altına alınmış hayvan türleri ve asıl olarak deniz memelilerinin karaya çıktığı yer olarak nam salmış.
Yarımadaya yaklaşırken ki bölge kuş türlerini barındırdığı için kuş adası olarak adlandırılmış. Yarımadaya girişte ise en dar bölgeye bir müze kurulmuş , müzede bölgenin tipik kuş, sürüngen ve deniz hayvanlarının özelliklerini ve bazı iskeletlerini görmek mümkün.
Bu müzenin seyir kulesinde bizi bir süpriz bekliyordu :) ''Küçük Prens'' kitabının esilenildiği nokta olması!

Küçük Prens in boğa yutmuş yılanı :)


Lavabodaki ''suyu dikkatli kullanalım, burası bir çöl bölgesidir'' adlı tabela bitki örtüsünü anlamlandırmamı sağlamış oldu. Tamamı dikenli ot gibi mini yeşilliklerle dolu yarımadada ilerlediğimiz süre boyunca, doğal ortamda dolaşan, deve kuşları, lamalar ve çeşitli kuş türleri (akbaba bile vardı) görmüş olduk.

Lamalar poz verirken


Şöförümüzün keyifli hikayeleri ve Arjantinli çiftin matesi eşliğinde yaklaşık 2 buçuk saat süren yolcuğuluğumuz baya keyifli geçti. Yanımdaki Finlandiyalı arkadaş ile iletişim kurmaya çalışırken ise, normalde kendimi daha hakim hissettiğim, eğitimini aldığım sevgili 'ingilizcemin' nereye kaçtığını cidden merak ettim! Resmen ispanyolcam üstünlük gösterisi yapıyor ve beynimdeki ingilizce kelimelerin karşılıklarını bulmamı imkansız hale getiriyordu!!!

Müzeden sonra ilk durağımız adanın kuzey ucu oldu. Burası deniz aslanlarının karaya çıktıkları bölge olarak koruma altına alınmış. Sahile inmek kesinlikle yasak, sadece izleme yapabilmek için bir bölge oluşturulmuş. Bulunduğumuz dönem itibariyle erkek deniz aslanları artık denize dönmüş, yavrular baya büyümüş ve dişi deniz aslanları ise ufaktan denize dönmeye hazırlanıyorlarmış.

Ergen bir deniz aslanı


İlgimi çeken şeyin herşeyin miniğinin (artık pek minik olmasa da) çok tatlı olduğuydu... Anneler kumsalda güneşlenir ya da çene çalarken (gerçekten biara mahalledeki teyzelerin toplaşmacası gibi bir hava sezdim) , çocuklar denizde şakalaşarak birbirleriyle oynuyorlardı. Tamam çok insancıllaştırılmış bi yorum olabilir ama gerçekten öyleydiler :)

Anne deniz aslanları ve yavru deniz aslanları


Deniz aslanlarının oynaşmacalarını izledikten sonra sırada deniz fillerinin güneşlenme sahasına doğru yol aldık. Deniz fillerini gerçekten de ''siesta'' yani öğle uykusu saatinde yakalamış olmalıyız çünkü kendilerini olabildiğince kuru alana çekmiş (o devesa boyutlarıyla onu nasıl yaptıklarını cidden anlamadım) ve güzelce güneşin altında uyuyorlardı.. Ayrılmamıza yakın bir kısmısı (minik olanlar) hareketlendiler ve biraz yer değiştirdiler ama genel olarak koca cüsselerine oranla keyifli bir homurtulu uyku modundalardı benim gözümde :)

Öğle uykusundaki deniz filleri


İlk gittiğimiz uçta hem deniz aslanları hem de deniz filleri hakkında tanıtım tabelaları vardı ve sanırım rehberimiz bize paket bilgi vermeye çalışırken aklımızı karıştırdı ve aynı yerde hem filleri hem aslanları göreceğimizi düşündük. Bu sebeple ilk kısımda ama bunlar birbirlerine çok benziyor acaba ayrı gruplar ayrı hayvanlar mı, biz mi ayıramayacak kadar aciziz diye bakıştık finlandiyalı arkadaşımla :) neyse ki bizim gözlerimizde ya da algımızda bir sorun yokmuş :) İkinci durak noktamızda deniz fillerinin deniz aslanlarıyla karıştırılamayacak boyutlara sahip olduğunu ve ne kadar uzakta olursak olalım o fil hortumu tipi burunlarını seçmenin mümkün olduğunu görmüş olduk :)

Deniz fillerinin karaya çıkışları ve izleri


Bir sonraki durağımız ise heyecanla beklediğim penguenleri görme noktasıydı! Bir önceki gün gidenlerin hiç penguen görmediklerini öğrenince, diğer turistik geziyi de mi yapsaydım orda penguenler vardı diye düşünmedim değil.. Neyse ki vardığımızda bölgedeki görevli bugün bir penguenin olduğunu, şanslı olduğumuzu söyledi... Normalde göç tarihlerinin nisanın ortasına denk gelmesi gereken penguenler, mevsimsel değişiklerden olsa gerek yaklaşık 1 buçuk ay önce göç etmeye başlamışlardı! ve çalılıkların arkasına saklanan tek bir penguen ben de daha çok hüzün yarattı :( Gördüğüme sevinsem mi yoksa onun yanlızlığına ve ürkek haline üzülsem mi bilemedim.. Ama izleme platformunun dibine kadar gelmiş paytak ayak izlerinin çokluğu şuan burda olmasalar da burdan geçmişler ne güzel diyerek bir tebessüm oturttu yüzümüze:)

1 2 ay içerisinde tekrar gelirsek, biraz daha güneydeki bir noktadan sadece bu bölgeye uğrayan balinaları görmek mümkün olurmuş, ama belki başka sefere kısmet diyerek ''balina görmek nasıl bişi olur ki acaba?'' sorusuyla ilerledim arabaya...

25 Mart 2016 Cuma

Arjantin / Patagonia ya İlk Adım Puerto Madryn

Bir türlü çıkamadım yola :)

Zaten bunun böyle olacağını bildiğimden kendime tampon bölge olarak Buenos Aires i belirlemiştim. Türkiye de geziyi pek de programlamadan çıktığım için hazırlık sürecinin bir kısmını da aile evinde hallederim tadındaydım. Ancak mevsimsel sebeplerden dolayı programı değiştirip, Uruguay üzerine de Patagonia programını sıkıştırmaya çalışınca, üzerine de hareket etmemi imkansız hale getirecek bir güneş vakası üzerine zor çıktım ama neyse ki başladım gezime!

Patagonia
Patagonia;  Arjantin ve Şili nin güney kısmına verilen isim. Doğal güzellikleri ile de bir çok gezginin ilgi merkezi halinde. Arjantin Patagonia sı deniz ve dağ kısmı olarak iki parçadan oluşuyor ve birbirinden farklı özellikler sergiliyor. Ben bu sebeple daha az görülecek şeyi olan sahil kısmından inip, dağlık kısmından çıkma planı yaptım.

Ruta 3 bilmem kaçıncı km si :)


Arjantin Türkiyeye oranla kocaman (5 katı kadar) olmasına rağmen, azıcık yerleşime sahip (yarısı kadar insan var). Bunu en iyi olarak 3 numaralı otobanda yaptığım yolculukta anladım. Öncelikle yerleşim olmayan yerlerde telefon çekmiyor ve inanın km lerce yerleşim olmadan ilerliyorsunuz.. Yolu severim, ama şimdiye kadar hiç gerçekten hiç birşeyin olmadığı bir yolda olmamışım.. Kafamı indirip kaldırıp aynı yerdeymişiz izlenimi veren yola baktım.. Bu kadar olabileceğini  hayal etmediğimden ilginç bir tecrübe oldu :) ''Ruta 3'' diye adlandırılan 3 numaralı otoban zaten aslında pek tercih edilen bir ulaşım yolu değilmiş. Arjantini kuzeyden güneye bağlayan 2 yoldan biri olmasına rağmen, yol boyunca tırlar, otobüsler (yol o kadar dardı ki büyük araçlar geçerken her seferinde sarsıldık) ve 3 5 cip dışında hiç birşey görmedim. Aynı yerde dönüp dönmediğimizi anlamanın tek yolu ise yol üzerinde otobanın kaçıncı kmsinde olduğumuzu gösteren tabelalardı. Ağaç bile olmaz mı ya bi memlekette?

Puerto Madryn

23 saatlik yolculuk sonrası Puerto Madryn sahilleri

Sımsıcak bir günde karşıladı beni Puerto Madryn. Öğlen saatinde vardım merkeze ve kalacağım yere geçmeden önce sahil boyunca bir yürüyüş yaptım. Devasa bir sahil bandına sahip ve kumları incecik, denizi ise güney amerika sahillerinde pek de alışık olmadığım şekilde durgundu. Bir koy içerisinde kaldığı için sakin sulara sahip olduğundan plajlarına ilgi yüksek oluyormuş. Gittiğim tarih artık okulların açıldığı ve sezonun kapanmak üzere olduğu bi dönem olduğu için, pek kalabalık değildi, ama pazar günü öğleden sonra yine de hatrı sayılır bir kalabalık doldurdu sahillerini..

Plajları dışında, su sporlarının da eğitim bölgesi olarak kullanılan sahil, yelken, rüzgar sörfü gibi (rüzgarı boldu anlayacağınız) bir çok sporun da merkezlerini barındırıyor. Bir çok sörfçü bu sahillerden kendini okyanusun sularına bırakıyor :)

Couch surfing ile konaklamanın avantajı olarak ilk gün mangal partisinde buldum kendimi. Saat 11buçuğa kadar birşey yiyememiş olsam da, mangal üzerinde ve sopaya takılmış olarak direk ateşte pişirilen 2 çeşit ''asado'' ile Arjantin in yemek kültürünün göbeğine inmiş hissettim kendimi.  Bir de sanırım yemek et ve salatadan oluştuğu için olsa gerek, bu kadar çok çeşit salatayı bir arada görmemiştim (8 çeşit falandı galiba).

Aile arkadaş karışık bir grup halindeki masada, ismim ilk eğlence konusu oldu :) Tanışırken kendimi ''Burcu'' diye tanıtmam ve birinin bunu ''bonjour'' olarak anlaması hepimizi yerlere yatırdı. Fransız olmadığıma ikna etmem gerekti arkadaşı :) (biraz garip ama neyse). Türklerin dizilerden tanındığı bir bölgede bir Türk olarak çekildiğim sorgudan (şikayetim yoktu ama bi ara kendimi cidden kürsüde ders anlatan hoca gibi hissettim) zamanın nasıl geçtiğini pek anlamadım.

Sabahın 4 üne kadar siyaset politika kültür coğrafya gezi yeme içme hakkında onlarca sohbet döndü. İspanyolcamın beklediğimden üstün performans göstermesi ise beni baya mutlu etti hak verirsiniz ki :) Sadece bazen şalteri kapatmam gerekiyor, kendi aralarında kaptırdıklarında yetişmeye çalışmaktansa ben anlamıyorum diyip dinlememek daha kolay :P

Peki Puerto Madryn e sen neden uğradın diye sorarsınız?

2 adet ulusal parkın (koruma altına alınmış) kent merkezi olarak kabul ediliyor bu şehir. Buradan ayarlanan turlar ile gezilebiliyor. Bu bölgelerden birincisi Peninsula Valdez diğeri ise Punto Tombo. Arkadaşımın önerdiği tur ajentasına sorduğumda, Punto Tombo da görebileceklerimin büyük kısmını Peninsula Valdez de de görebileceğimden tek tur almak yeterli göründü ve biraz da programı hızlandırmak için bunu tercih ettim.

7 Mart 2016 Pazartesi

Uruguay / Güneyin incisi Punto del Este

Montevideo dan iki saatlik bir yolculukla vardığım Punto del Este, şehirin tam merkezindeki terminalinin konumu ile kalbimi daha girişten fethetti! Yol üzerindeki kasabalardan anladığım üzere şehre yaklaştıkça hayat kalitesi en azından paranın varlığı kendini gösteriyordu..

Punto Del Este

Plata nehrinin sonu Playa Manza


Hem vakit kaybetmemek hem de çarşıya ve plajlara yakın olmak için en yakındaki hostele giriş yaptım. Yatağıma dolabıma yerleşip hemen bikinilerimi giyip plaja gitmek için hazırlandım. Hosteldekilerin önerisiyle akşam güneşin batışının keyifle izlenebileceği nehir tarafındaki plajlara gittim. Plajlarının çokça dalgalı olduğunu bildiğim güney amerika ülkeleri içerisinde bu plajın bu kadar durgun sularının olması beni ne kadar şaşırttı tahmin edemezsiniz (hoş bu durum o anlıkmış ama olsun). Durgun suları sebebiyle daha çok çocuklu ailelerin tercih ettiği plajlar çok kalabalık olmamakla birlikte hatrı sayılır miktarda insanla doluydu. Sezonun neredeyse bitmekte olduğu bir dönem olduğu için bu kadar insan görmeyi beklemiyordum (haftasonu olunca insanların daha ne kadar artabileceğini görecekmişim ama olsun...). Akşam olduğu için artık pek de kızgın olmayan kumların üzerinde biraz keyif yaptıktan sonra, kendimi Punto del Este de Plata nehrinin berrak ve serin sularına bıraktım :)

Keyifli bir plaj modu üzerine, hostele gelip duşumu alıp şehrin merkezini gezmeye çıktım. Turist bilgilendirme ofisinden aldığım haritayı ve tavsiyeler ile önce dükkanlar ve restoranlarla dolu ana cadde üzerinde ilerledim. El işi ürünlerin sergilendiği yarı açık pazar yerinde yerel kostümler ile bir grup gencin sunduğu folklör gösterisini izleyip, tavsiye edilen kafe-restoran a gidip akşam yemeği yerine kendime bir keyif tatlısı sundum :) Tatlı dediğime bakmayın, 3 günde anca bitirebildim. Resmen bir porsiyon diye kafam kadar bir pasta getirdiler önüme :D

Tatlımı yedikten çayımı kahvemi içtikten sonra şehrin yarımada gibi olan merkezinin liman tarafındaki sahiline doğru indim. Liman tarafındaki balık restoranları ve klüpler haftaiçi bir gün olmasına rağmen baya hareketliydiler. İnsan cıvıltılarından biraz uzaklaşmak için içerilere doğru girdim ve evlerin olduğu sokaklarda ilerlerken, paranın kokusu ile ortaya karışık mimari her köşede ayrı bi şekilde ilgimi çekiyordu. Mükemmellik düzeyinde düzgün blok blok sokakları, kaldırım kenarındaki geniş yeşil bantlar ve sokakların sonunda okyanus ile denizin birleştiği uç 'punto' ya ulaştığımda dalgaların kayalara çarpışı, esen rüzgar ile tarifsiz bir duyguydu..

Yürüyüşüme biraz kıyıdan biraz şehir içinden devam ederek yarım adayı adımlayarak dolandım. Yürüyüşümün sonunda meşhur vahşi 'Brava' sahillerine gelmiş oldum. Ünlü pamaklar 'Los Dedos' heykelinin önünden geçtim. Gece ışıklandırması ile bambaşka bir etki yaratan heykel aslında hikayesi gereğince pek de hoş bir anlam taşımamaktadır. Bu vahşi sahillerde akıntıdan dolayı her sene çokça insanın ölmesine dikkat çekmek amaçlı yapılmış, neredeyse boğulan bir insanın imdat amaçlı parmaklarının suda son görünüşü şeklinde  resmedilmiştir. Zamanla şehrin ikonikleşmiş bir parçası haline gelmiş. Bu sebeple Los Dedos hatıralıkları şehrin heryerinde bulunmakta idi.

Ertesi gün ise sabahtan gecesini gördüğüm Playas Bravas a gittim. İlk kısmında 'Peligro' yani tehlike bayrakları asılı olduğu için biraz daha ilerlemeye karar verdim. Yanlız başıma denize girmemin güvenli olmadığı uyarısını aldığım için insanların denize daha çok girdiği tarafa doğru yürümeye başladım. Denize girmenin daha çok dalgalarla oynamak olduğu bu sahillerde plajda oynanan aile oyunlarına, mini sörf tahtasıyla kıyıya vuran dalgalarla alıştırma yapan çocuklara bolca rastlayabilirsiniz. Bende bunun keyfini çıkararak incecik kumlarda ilerledim.

Türkiyenin kışından çıkıp kendini güney amerika sahillerinde bulan kızın keyfini hayal edebilirsiniz galiba. Bu keyif ile kilometrelerce olan Brava sahillerinde farkında olmadan baya bir yürümüşüm. Daha sonrasında Arjantin li bir aile ile birlikte dalgalarla oynamaya denize girdim ve saatlerin nasıl geçtiğinin pek de farkına varmadım..

Hikayemizin güzel kısmına aslında bu noktadan sonra 1 haftalık bir mola vermem gerekti..

Çünkü farkında olmadan uzaklaştığım hostelime dönüşümü mağlesef öğlen güneşinin altında yapmam gerekti ve sonrasında güneş çarpmasından kaynaklı bir baygınlık (hostelde başkalarıyla beraber kaldığıma sevindiğim bir nokta olmuş oldu), bir günde bitirilen 300ml lik güneş sonrası kremler (günlerece güneş varken kendimi içeri kapatmak suretiyle), yüksek ateş, bir kaç tüp yanık kremi (çünkü tenim su toplamaya başlamıştı), üzerine güneş alerjsinin etkisiyle başlayan şiddetli kaşıntı (alerji hapım listemin başında olmasına rağmen nasıl götürmeyi unutmuşum hala bilmiyorum) üzerine de kapanıştan önce deri dökmeden önce yaşanan bir başka uyku uyutmaz kaşıntı ile haftayı kapatmış bulunmaktayım..

Bu tatsız sürecin bile bile lades olduğunu bilsem de, hosteldekilerin yardımları, can sıkıntıma derman olan uzaktaki arkadaşlarımın ve buenos aires e döndüğümde nazımı çeken dayımın sayesinde atlatmış bulunmaktayım :)

Bir daha 50 faktör korumasından 2 m den fazla uzaklaşan ne olsun.. 2 olsun.. başka birşeye gerek yok bence :)

Bütün sıkıntısına rağmen keyifli bir gezinti oldu Uruguay, dönüş pek umduğum gibi değildi ama 3 ve 5 yaşlarındaki iki yol arkadaşım sayesinde çekilebilir hale geldi (kız çocuk oyalamak başka bir dünya imiş öğrenmiş oldum)

Uruguay / Montevideo da Karnaval Tadında Bir Gün


Bir terminal şehin merkezinden uzağa konulmamalı!

İlk tepkim bu oldu Montevideo ile ilgili olarak. Kalacağım yeri belirlerken terminale yakın olması benim için önemliydi böylece gezdikten sonra çantamı alıp çıkabilirdim ertesi günü. Ancak Montevideo da bu pek mümkün olmayacaktı belli ki. Bu sebeple hostel i inince ayarlarım diyerek bir kaç adres kaydedip çıkmıştım yola. iyi ki de öyle yapmışım!

Colonia dan Montevideo ya ordan da Punto del Este ye devam eden 2 otobüs firması vardı. Fiyatları aynı ancak saatleri farklı. Ben gün içerisinde daha sık araç çıkartan COT firması ile seyahat etmeyi tercih ettim. Wifi si olan baya rahat koltuklu bir otobüste geçirdiğim 3 saatlik yolculuktan sonra vardım Montevideo ya.
İlk sorun merkeze nasıl giderim? di. Otobüsten inerken bir kız da bana aynı soruyu yöneltince, bilmiyorum ama bekle beraber bulup gidelim dedim.. ve öğrendik ki taksi dışında pek mümkün değilmiş merkeze ulaşmak. iki kişi olarak taksiye binip bölüşmeyi planladık, özellikle de orda çalışan bir bayan taksinin çok pahalı olmayacağı konusunda bize garanti verince, girdik taksi bekleyenler kuyruğuna:)
Kız direk hostele gideceğinden bahsetmişti. Ben de henüz hostel ayarlamadığımdan bahsettim. Onun hangi hostele gideceğini sordum. Lonely Planet ta ve son yaptığım araştırmalarda en iyiler arasında çıkan El Viajero da kalacağını öğrenince, peki ben de kalacağım yeri buldum o zaman dedim birlikte hostele gittik.
Bu hostel ayarlamadan gidip, hoş denk gelme sayesinde, Montevideo yu kafa dengi meksikalı bir arkadaşla gezme imkanı yakalamış, hatta meksiko city de bir kapım olmuş oldu :)

Montevideo

Turistik peatonal, sabah erken saatler olduğu için dükkanlar henüz açık değil


Turist ve yerlisi ile dolu ana caddeleri, düzenlenmiş ve gezilmek üzere planlanmış tarihi bölgesi, koca koca binalarla çevrelenmiş sahil kesimi ile çok renkli ve dolu bir şehirdi Montevideo. Nehre sırtını dönmüş Buenos Aires ten sonra nehir manzaralı yüksek yapıları ile dikkatimi çekti bu şehir ancak buna rağmen sahilin bu kadar dışlanmış (yürüyüş yapılacak bir yol yapmışlar ama ne bir bank ne bir kafe vardı nehir manzaralı) olması da şaşırttı. Liman ile kesilen sahil bandından sonra tarihi kent merkezine geçtik.

Tiyatro salonları, kültür merkezleri gibi etkili mimari yapıları, Özgürlük Meydanındaki gibi tarihe saygı anıtları, korunmuş binaların arasında gezerken karşımıza çıkan rengarenk kafeleri ve turistlere hitap eden dükkanları ile yoğun bir turistik merkez olduğunu  gösteriyordu bize.


Tarihi merkezdeki ünlü yapı aktif olarak kullanılan Solis Tiyatro binası


İnsanları sıcak ve büfedeki satıcının bile farklı kültürlere ilgili ve meraklı olduğu bu memlekette bize en garip gelen şey neydi biliyor musunuz ? ' isterseniz nasıl yetiştirildiğini öğretebiliriz' yazılı mariguana dükkanı :) Turistik merkez içerisinde, yeşili bol, ilginç bir dükkandı ve bize Uruguay da mariguananın yasal olduğunu hatırlatan garip bir etki yarattı..

Montevideo için çok uzun bir vakit ayırmak istemediğimden şehri gezdikten sonra müzeler arasında eleme yapıp ucu ucuna kaçırdığım festivalin hiyakesini incelemeye Karnaval Müzesi ne gittim. Şansıma bir grup minik öğrenciler için yapılan bir hikaye anlatımına denk geldim..

Uruguay bir çok ülkenin işgali ile mimari olduğu gibi kültürel de bir çok renk barındırmaktaymış. Ancak köle olarak getirilen afrikalılar ile asıl karmaşayı yaşamış. Üzerlerindeki kıyafetler dışında hiç birşeyleri olmadan getirildikleri bu ülkede, geçirdikleri zaman içerisinde, biraz daha kendilerini iyi hissetmek için kendi müziklerini, bir takım kıyafetlerini kendi aralarında ortaya çıkarmaya başlamışlar. Ve bununla birlikte Uruguay kültürüne de afrika ritmleri ve renkleri katılmış.

Montevideo da düzenlenen bu festivalde de bu yeni kültürün bir nevi sunumu ve kutlaması olarak görülmekteymiş.  Türlü tasarımcılar, karnaval için düzenledikleri koleksiyonlar için bir çok malzeme, renk ile değişik konseptler yaratarak bir çok ilginç görsel ile farklı etkiler yaratmışlar.

Gördüğü ya da yaşadığı herşeyin her zaman kolaksiyonlarına katkısı oldugunu söyleyen tasarımcılar bazen cam, bazen kumaş bazen farklı materyaller ile sürekli bir yenilik ve çeşitlilik yaratmaya çalışmışlar.

Kültürün konsantre olarak anlatıldığı ve tariflendiği bu müzede edindiğim bilgilerin keyfini çıkararak Montevideo gezimi tamamlayıp, arkadaşımla beraber kendimize yiyecek birşeyler alıp, hostelin yolunu tuttuk. Bir Arjantinli bir Meksikalı ve bir Türk ten oluşan masamızda yemeğimizi paylaştıktan sonra onlar Montevionun dışındaki bir iki turistik bölgeyi gezmeye giderken ben de artık denize girmek istiyorum diyerek Punto del Este ye doğru yola çıktım.

2 Mart 2016 Çarşamba

Uruguay / Colonia Çıkarması

Yanlız başına seyahate çıkamama..

Tam 3 kere Uruguay a geçiş için feribot iskelesine geldim. İlk ikisinde geri döndüm :) Her seferinde bi bahanem vardı ama doğruyu söylemek gerekirse en ideali bulmak ile yanlız başıma yabancı bir ülkeye gitmek arasındaki endişem arasında çok ince bir çizgi vardı bence :)

Plata Nehri üzerinde açık havada seyahat



Sonunda Buenos Aires ten kalkan Buquebus feribotları ile 3 saatlik bir yolculuğun ardından, Uruguay ın Colonia Del Sacremento adlı şehrine vardım. İlk inişim biraz uykusuzluk ve biraz da sersemlik ile  'şimdi ne tarafa gideceğim' şeklinde oldu :) Daha önceden indirdiğim haritaya göre bulunduğum yer, otobüs terminali ile tarihi kent merkezi arasında idi.
Bu Uruguay gezimi pek bi gezgin gibi değil de daha çok bir turist gibi planlamıştım. Çoğunlukla Arjantinlilerin (dayım dahil) tatil yeri olarak reklamını yaptığı Punto del Este ye gidip, plajların tadını çıkarmaktı amacım. Ancak Uruguay a kadar gelmişken bir kaç önemli yerini gezmeden de gitmek olmaz dedim. Colonia da gezmeden önce Punto del Este ye direk giden buquebus servisini almadan önce nasıl gidebileceğimi bilmem gerekiyordu. Bu sebeple önce terminale gittim ve direk Punto del Este ye araç olmadığını, Montevideo aktarmalı olarak gitmem gerektiğini öğrendim. Zaten Montevideo ya da uğrama planım olduğu için bunu beğendim. Ancak Uruguay için çok vakit de kaybetmek istemediğimden, eşyalarımı otogardaki emanate bırakıp, Montevideo ya akşam gidebileceğim saatleri öğrenip, kendimi Colonia nın sokaklarına attım.

Colonia del Sacremento

Portekizliler İspanyollar tekrar Portekizliler arada bir de Brezilya lıların fethettiği şehir sonunda Uruguaylıların olmuş:) Sakin ve sevimli bir tarihi kasaba olma özelliği gösteren Colonia güney amerika seyahati yapanların sakin bir dinlenme  noktası olarak değerlendiriliyor. Taş bloklardan yapılmış nehre açılan sokakları, balık avlayan ya da güneşlenen insanları ile tarih ile kültürün, keyif ile zevkin birleşimi bir turistik şehir Colonia. Buenos Aires ten kalkan feribotlar ile (1 saatlik gelen hızlı feribotları da mevcut) günü birlik ya da kısa süreli turistik turların yapıldığı bir yer. Haftasonları yerel turistleri de barındırmakta. Golf arabaları ya da motorlar gibi araçlar kiralanarak gezilebilmekte.
Çoğunlukla portekizlerden kalan yapıların görüldüğü tarihi bölge unesco koruma listesine de girmiş. Tarihi bölgede ispanyol, portekiz, ulusal şeklinde bir çok minik müze bulunmakta. Bölge içerisindeki büyüklü küçüklü bir çok kafe restoran ve barın, genellikle ahşap masa ve sandalyeli, mini bahçeli, albenisi çok ancak fiyatları da oldukça yüksek.. Ayrıca öğlen yemeği ve akşam yemeği saatleri dışında genelde kapalılar, ara saatlerde oturmaya niteyiniz var ise, park ve bahçelere talim olmak ya da açık kalan şehir içindeki 2 3 yeri arayıp bulmak durumundasınız..

Tarihi bölgenin girişi / Tarihi kent kapısı


Sevimli sokaklarında güneş altında olmadığınız sürece saatlerce yürüyebilir, karşınıza çıkan insanların gülümseyerek sizi selamlamalarına şaşırabilir, marketlerinde bulabileceğiniz hazır yemekleri ile ucuza karnınızı duyurabilirsiniz. Bu romantik ve sevimli şehirde yapacak pek birşeyiniz olmasa da o kadar kolay ayrılmak istmeyeceğinize emin olabilirsiniz.

Nehir manzaralı canlı müzikli bir bar ve dekorasyonu


Ben yanlış saatlerde gezdiğim için biraz sıcaktan bunalmış, biraz da Punto del Este ye ulaşabilmek için gitmem gereken ilk aktarma noktası olan Montevideo ya çok geç vakitte ulaşmamak için (hostele bir türlü karar veremediğim için sıkıntı olmasından korkuyordum), akşam 7 otobüsüyle dönmeye karar verdim. Belki dönüşte akşam saatlerinde bir kaç saat daha bu sevimli kasabaya ayırabilirim düşünceleriyle Colonia ya veda ettim...

29 Şubat 2016 Pazartesi

Arjantin / Buenos Aires e İlk Gelişte Bilinmesi Gereken 4 Temel Şey

Buenos  Aires de farkında olunması gereken bir kaç şey..

Buenos Aires büyük bir şehir. Eskisiyle yenisiyle, düzeniyle karmaşıklığı ile.. Kendine has kültürü ve özellikleriyle.. Her şehrin kendine has birşeyleri vardır. İçinde yaşayanın çok doğal karşıladığı ama dışardan gelen birinin farklı yorumladığı.. Dikkatimi çeken ve bilinmesi gerektiğini düşündüğüm bir kaç konuya değinmek istiyorum bu yüzden..
Recoleta Alışveriş Merkezi

1. Trafik!

Buenos Aires hakkında yazılan yazıları okuduğumda 'toplu taşıma ile ulaşım rahattır, şehirde bisiklet kullanımı yaygınlaştırılmaya çalışdığı için mümkündür, araç ile seyahat ise hiç tavsiye edilmez.' deniyordu. Ben daha önce Arjantinde araba kullandım anca Buenos Aires trafiğine girmedim hiç. Ancak bu sefer merkezde gezerken -özellikle yaya olarak- karşıdan karşıya geçmenin tam bir mucize olduğunu keşfettim! Şöyle ki Türkiye gibi bir çok ülkede (Cezayirde bile) trafik ışıkları yayaya göre düzenlenmiştir. şöyle ki yayaya geç dendiğinde yayanın yoluna hiç bir aracın çıkmaması sağlanır. Ancak Arjantin de durum böyle değil. Dönecek olan araçlar, bulundukları yolun ışığını kullanarak hareket ettikleri için, yayaya yeşil yandığında onlar ancak dönüyorlar. Bu da yeşil yandığını gördüğünüzde dönmek isteyen araçlara karşı dikkatli olmanız gerektiği anlamına geliyor. Hiç mantıklı olmasa da işleyen sistem böyle olduğu için dikkatli olmakta fayda var.
Ek bir not olarak; İstanbul gibi bir şehirden yaklaşık olarak alışık olsak da, Buenos Aires in de şehir merkezi ve otoyollarında da günün bazı saatlerinde ciddi boyutta sıkışmalar ve dolayısıyla trafikte geçirilen sürenin ciddi boyutta uzaması mümkün olabiliyor. ve evet her büyük şehirdeki gibi şehir merkezinde otopark tam bir problem, değnekçilerin eline düşmüş bir konu..

2. Ulaşım!

Eskiden şehrin her sokağından tramvay geçermiş, asfaltların altından görünen raylar içimi acıtsa da mağlesef durum bu. Şuan ise toplu taşıma büyük bir oranda şehir içi otobüslerle, bazı hatlarda da metro ve trenlerle sağlanmaktadır. Sube adlı (bizdeki istanbul kart gibi) yükleme yapılabilen bir kart ile tüm toplu taşıma kullanılabiliyor. Bu noktada dikkat edilmesi gereken 2 konu var.
Birincisi otobüsler bazı noktalarda trenler ile aynı noktalara uğrayabiliyorlar ancak neredeyse her sokağa ulaşım sağlanmaya çalışıldığı için trenin 15 dakkada gittiği yolu 1 saati geçik sürede alabiliyorlar. Bu durumda neden insanlar otobüsü tercih ediyor diye sorarsanız kullanıcı profili derim. Bu da ikinci değinmek istediğim nokta oluyor.
Trenler genellikle şehrin merkezinden biraz daha uzaktaki mahalleleri birbirine bağlamak için kullanılmaktadır. Yıllardır kontrolsüz olarak artmaya devam eden göçmen sorunu ise, mağlesef ki bu tren hatlarının yolunda hüküm sürmektedir. Bu sebepledir ki, trenlerin kullanıcıları arasında, sokakta yaşayan ya da bağımlı çöpçü gençler gibi ciddi anlamda alt düzeydeki insanlar bulunmaktadır. Dilenciler ve eşya vagonlarında (bisiklet taşımak için apartları bulunan kompartımanlar oluyorlar) mariguana içen gençler bu trenlerin hoş olmayan yönleri olmakta. Kullanıma engel olmamakla birlikte, koltuksuz  vagonlara uzak noktalarda seyahat etmeyi tercih edip, eşyalarınıza göz kulak olmak isteyebilirsiniz..

3. Yemek!

Porteno luların neler yediğinden bahsetmiştim :) şimdi bu konuda 2 farklı noktaya değineceğim..
Birincisi Buenos Aires te akşam yemekleri (cena) her yerde çok pahalı. Ancak neredeyse her restoranın öğlen yemeği (almuerzo) için kampanyaları mevcut. En güzel restoranda akşam yemeği yerine öğle yemeği yemeyi tercih ederseniz %30 ile %60 arası kar edebilirsiniz..
İkincisi belirtmek istediğim konu ise yemek saatleri. Öğlen yemeği bizlere bi tık daha yakın olsa da (11:30 dan 15:30 a kadar) akşam yemeklerini çok geç yiyorlar! Eğer bunu bilmez iseniz, akşam saat 19:00 da yemeğe çıktığınızda yiyecek hiç birşey bulamayabilirsiniz.. Çünkü akşam yemeği en erken 20:30 da başlıyor ki eğer bir Porteno luyla yiyecekseniz saat 23:00 bile onlar için uygun olabilir..
Bunca saat nasıl duruyorlar derseniz -ki insan diyor- saat 17 -18 arası içtikleri matenin yanında yedikleri şeyleri dikkate almanız ve uyum sağlamanız gerekir. Aman ha direk yemeği yerim, arada yemiyim demeyin!

4. Tango!

Arjantinlilerin eskiden ailecek gidilen yemekli tango lu geceleri varmış. Ancak belli bir yaş grubuyla beraber bu gelenek kaybolmaya başlamış. Bir süre sadece turistik olarak satılan bir malzeme olarak görülmüş. Günümüzde gençlerin tango ya olan ilgisi ve tabi ki de turistlerin de talepleriyle yeniden canlanan bir sektör halini almış. Önceki bi yazımda turistik gösteriler yapan ya da milongalar düzenleyen mekanlardan bahsetmiştim. Bilmenizi isterim ki gösteri içeren yemekli mekanlar tamamen turistlere özgü düzenlenmiş mekanlardır. Tango nun da Arjantin in de kültüründe pek böyle birşey yoktur. E peki ne vardır diyecek olursanız söyliyeyim hemen Milongalar! Herkesin dans ettiği, arada bazen iyi bilenlerin grup ya da tek olarak şov yaptıkları milongalar. Orjinalinde yemekli olurmuş. Ancak günümüzde yemekli organizasyonlar tango ya ilgilisi olan bazı kesimlere çok pahalı geldiği için yemek sonrası olarak da düzenlenmektedir. Kısacası şovlara değil milongaya gidin!

İlk izlenimlerden oluşan Buenos Aires te dikkat edilmesi gereken konular bunlar:)

Umarım en yakın zamanda (hiç bir sıkıntı yaşamadan) Buenos Aires i gezmeye gelirsiniz!

26 Şubat 2016 Cuma

Arjantin / Buenos Aires te Denenmesi Gereken 5 Yiyecek

Bir Porteno (Buenos Aires te yaşayanlara verilen isim) ne yer?

Evet Arjantinliler et yer.. Öyle et deyip geçmemek lazım, kasaba girdiğinizde hayvanın hangi kısmından ne kadarlık et istediğinizin notunu düşmeniz gerekir. Bazı istisnalar olsa da  genelde eti işlenmemiş halde verirler ve her arjantinlinin evinde et bıçakları, et dövme ve kıyma aletleri, biftek tavaları bulunur.. Et onlar için öyle birşey işte :)

1. Parilla

Et yemeği budur! demiştim ilk yediğimde.. Hani biz mangalda biftek sucuk falan yaparız ya he evet onlar da türlü sucuklar yapıyorlar (soğanlısı falan var) ama öyle biftek falan değil bildiğiniz bütün parça et koyuyorlar :) Bu sefer Buenos Aires te evde dayımın arkadaşının tarifiyle fırında yaptık parilla yı. Limonun etin proteinlerini parçaladığı için rengini değiştirdiğini ama bu sayede yumuşacık olduğunun detayları ile birlikte (aşçı doktor olunca böyle oluyor galiba) soğan halkaları ve kırmızı biber ile pişirdiğimiz parilla yı sizlere de şiddetle tavsiye ederim.. Gelince belki ben de yapabilirim sizlere ;)

2.Milanesa

Bu yemeği beni yakından tanıyanlar zaten bilir. Arjantin yemeklerinden evde yaptığımız 2 yemekten biridir. Arjantinlilerin hem pratik hem doyurucu olmasından dolayı çokça tercih ettikleri bu yemek farklı şekillerde yenebiliyor. Aslında et snitzel olarak bildiğimiz bu yemek burda ekmek arasında sandviç olarak, üzerine jambon ve peynirle fırınlanmış olarak, ya da sade yanında papates- salata ile servis edilerek yeniyor. Biz bu sefer bir kafeteryanın açık büfe öğle yemeği menüsünde yedik milanesayı. Sıcak olarak yenmesi öncelikli olsa da, ben soğuk sıcak büyük küçük her türlü halini seviyorum :) Kasaplarda bazen hazır olarak (Türkiyede de görmüştüm) satılabiliyor ve bol yağda kızartılarak pişiriliyor. Benim gibi çok yerseniz de midenize oturabiliyor :)

3. Empanada

Türkiyedeki veda partime de istanbul daki bir latin amerika mutfağının katkılarıyla katılmış olan bu yemek, benim de sıkça yaptığım (ama tembel olduğum için -hamuru milföy, eti kıyma olunca- tadı daha çok talaş böreğine benzeyen) bir çeşit börek. Aslında bir çeşit değil çokça çeşitte olan bir börek. Evlerde de sıkça yapılan, kızartılan hem de fırında pişirilenn, dışarıdan almak isterseniz genellikle (bazı büfelerde 2li de satıyorlar) düzine ile hesaplanır ve paket servis olarak alınması yaygındır. Bizim gözleme gibi şehrin ortasında da en ücre köylere giden yollarda da bulabilirsiniz. Bu gelişimde bir empanadacı zincirinden yedim ve 6 çeşidini deneme imkanı buldum. Sebzeli peynirlisi, tatlı etlisi, soğanlı kaşarlısı, pinçiklenmiş etiyle hatta kremalı tavuklusu bile çok güzeldi :)

4. Dulce de Leche

Arjantin kültürüyle haşır neşir olup, yine de bunu sevmediğini söyleyen arkadaşlarım var ki onları burdan hepbirlikte kınayalım lütfen :) Yemeklerden sonra tatlılara sıra geldi.. Dulce de Leche Arjantinin karamel güzeli! Türlü hikayelerden bahsederler ama bence en mantıklısı biri sütü ocakta kısık ateşte unutmuş, sonra da içine şeker katarak pişirmiş diyebiliriz. Şaka bir yana şeker ve sütten oluşan bu tatlı türkçe ye de 'süt reçeli' adıyla girmiştir. Tarifi çok basit görünse de pek öyle değil ama dukan diyeti yaptığım dönemde bu tarifi yapmayan çalışan kişilerin sonuçlardan bazen memnun kaldıklarını okumuştum :) Bu güzellik arjantinde bütün tatlılara tat katar. Kahvaltılarda sofrada, matenin yanında eşlikçi olarak, empanadayı tatlı yapmak istediklerinde iç malzemesi olarak örneklendirebileceğim çeşitli çeşillerde tüketilmektedir.

5. Alfajores

Benim dulce de leche ile birlikte yaratılmış bir şaheser olarak gördüğüm tatlı; basit yumurtalı hafif kıtır bir hamura sahip, içinde türlü marmelatlar bulunan (dediğim gibi ben dulce de leche dışındakileri pek saymıyorum) üstü pudra şekerle kaplı bir tatlıdır. Biraz bizim lokum gibi yüzlerce çeşide girmiştir. Mini boyları, çikolata kaplıları, kek gibi yapılanları mevcuttur.. Çayın kahvenin yanında harika gider. Bölge içinde bile en yaygın hediyeliktir, her otogarda istasyonda ve turistik bölgede bulabilirsiniz..

Ek olarak; Mate

Tabi bir de mate var.. Yemek değil.. Bir hayat biçimi :) Şuan yazıyı yazdığım otobüste arada ayakta dikilen 2 gencin elinde komple setin olması ve yol boyunca içiyor olmaları gerçekten bunun sadece bir içecek olmadığı algısını yine ve yeniden yerleştirdi beynime :D Koşuya çıkanların,  ofiste çalışanların, turistik gezide olanların, köpek gezdirenlerin, kahvaltı edenlerin vb. artık aklıma gelmeyen herkesin her durumda tükettiği bu içeçek aslında kendi özel bardağında (mate deniyor ona da) üzerine sürekli sıcak su eklenerek (kaynamadan önce ocaktan alınmış ve çoğunlukla termostan) bardaktaki yaprağın sürekli demlenerek, bardağının içine daldırılan çubuktan suyun çekilmesiyle tüketilen bir çeşit çaydır. Türkiyede bu yaprağı çoğunlukla diyet ürünleri arasında duyabilirsiniz. Canlandırıcı ve sindirim sistemi düzenleyici özelliklere sahip bu bitki, arjantinlilerin günlük hayatlarının önemli bir parçası. -hoş şimdi böyle yazınca farkettim ben pek tiryaki değilim ama sanırım siyah çay türkler için neyse mate de arjantinliler için o olabilir :) -

Temel olarak bir porteno lu bunları yer. Bunların yanında italyanların bölgedeki kuvvetli etkisiyle birlikte bolca güzel pizza, makarna yer, bolca da kahve içerler..
E artık ben de gidip bişiler yiyeyim bari yam yam yam :D

Arjantin / Buenos Aires te Bir Porteno

Bir Portaneo luyla gezmek.

Bir turist ne kadar La Boca yı San Telmo yu gezmek istese de bir Porteno için oraların gelen turistleri gezdirmek dışında  (San Telmo nun gece hayatını saymazsak) yapabileceği pek bir şey yok. Ancak Buenos Aires in öyle yerleri var ki hem bir turisti kendine aşık edecek hem de bir Porteno nun düzenli olarak keyifle vakit geçirebilmesine imkan sağlayacak..

Recoleta

Turistik merkezlerin başında yer alan Recoleta bizim nişantaşı gibi baya.. Yenisiyle eskisiyle belli bir seviyenin üzerindeki insanların takıldığı, turistik olarak da mezarlığı ile ünlü olan bir bölge. Yaşlıların yıllardır geldiği - zamanında ve sanırım biraz da günümüzde yazarların ve düşünürlerin takıldığı- kafeleri ve koruma altına alınmış devasa ağaçları tam bir keyif bölgesi. Yemyeşil parkında oturup mate içenlerin, Borges in takıldığı masayı anıtsallaştırmış kafelerinde kahve içenlerin ve alışveriş için recoleta mezarlığının üstten manzarası ile alışveriş merkezinde takılanların yeri Recoleta.

Jorge Luis Borges ve Adolfo Bioy Casares in masasını paylaşırken ben


Dayımla içtiğimiz bir kahveden sonra o işlerini hallederken ben de sokaklarında uzunca bir yürüyüş yapıp, rengarenk hediyelik eşya dükkanlarını gezerek '9 de julio' caddesine kadar gittim.  Akşam karanlığı ile başka bir renge bürünen 9 şeritli cadde refüj yerine mühendis ve mimarlara atfedilmiş kocaman devasa parkları ile gezginlerin dinlenme yerleri olabilmektedir. Genel olarak Buenos Aires te sıkça parklar ve 3 4 blokluk yeşil alanlar bulunabilmektedir. Ağaçlı yolları sayesinde güneşin en sıcak olduğu saatlerde bile hareket etmek sıkıntı yaratmamaktadır. ancak yeni yapılan düzenlemeler ile her zamanki gibi iyileştirme adındaki kötüleştirmeler ile ağaçlar merkezdeki yollardan kaldırılmakta ve güneşin hayatı etkilemesine izin verilmektedir. Bunların dışında; üzerinde taşıdığı turistik ve işlevsel yoğunluk sebebiyle şehirde düzenlenen etkinlikler de bu cadde üzzerindeki meydancıklarda gerçekleştirilmetedir. Yürüyüşümün sonunda böyle bir meydandaki 'Historia de Un Soldero' yani bir askerin hikayesi adlı danslı, orkestra ve bir anlatıcılı bir gösteriyi izleme imkanı da yakalamış oldum. Keyifli bir etkinlikti.

Bir Askerin Hikayesi adlı gösteri


Peki haftasonu diye sorarsanız;

El Rio

Buenos Aires te bana değişik gelen bir şey vardı. Puerto Madero ya kadar -ki o da yeni canlandırılan bir bölge- bütün yapılar ve hayat hep nehre sırtını dönmüş durumda. Nehir hep liman, gümrük gibi daha çok ekonomi ve ulaşım alanlarını ilgilendiren bir bölge gibi tanımlanmış. Avrupada  -ve bildiğim diğer bütün bölgelerde- durumun hep tam tersi olması bana garip gelmişti. Bu durum farkedilmiş ve nehrin kıymeti anlaşılmış olacak ki, artık nehir manzaralı yüksek binalar, nehir kıyısına kurulan parklar, yürüyüş ve etkinlik alanları gibi yeni yerler inşa edilmekte, yeni bölgeler kurulmaktadır.

Nehir kıyısında güneşlenen ve mate içen insanlar



Rio de bunlardan biri. Buenos Aires kent merkezinin biraz dışında, eskiden doğal yapısıyla bırakılmış, tamamı sık ve yoğun bitki örtüsüyle kapalı bölge, çimlik geniş alanlara, çocuklar için oyun parklarına, bisiklet ve paten gibi spor yapabilecekleri yollara çevrilmiştir. Sıcak Buenos Aires günlerinde güneşlenmek isteyenler, mate içmek ya da spor yapmak için bu bölgeye gelmekte ve doğayla yeşille ferahlıkla dolu bir gün geçirebilmektedirler.Bölgede gösteri yapan gençler ve her yaş grubundan insanların türlü etkinlikleriyle renkli birer etki yaratmaktadır.

Gün saatlerinde trafiğe kapalı olan kıyı yolundaki patenli ve bisikletliler ve gölgede keyif yapan aileler


Rio ya gittiğimiz gün yanımıza mate takımını almamış olduğumuza üzüldüm. Plan farklı olduğu için öyle hareket etmiştik ama yine de oturup çimlerde keyif yapamasak da, cıvıl cıvıl eğlenen gençlerin çocukların yanında, yeşil ile nehir havasında yaptığımız uzun yürüyüş ve üzerine bir asado keyfi harika bir pazar geçirmek demekti :)

25 Şubat 2016 Perşembe

Arjantin / Buenos Aires'te Turistik Gezi

Bir Turist Olarak Buenos Aires

Daha önce de Buenos Aires te bulunmuş olmanın verdiği bir altyapıyla diyebilirim ki turistik zon bir başka..

Buenos Airesi Buenos Aires yapan ne diye soran olursa, cevabım her güzellikteki gibi karışım derim! Birbirine uyum sağlayan ancak özlerini pek de kaybetmeyen kültürlerin karşımı.. Elbette bu benim bakış açım.. Herşeyiyle her zaman böyle değil ama Paris i andıran sokaklar, İtalyan dondurmasının burada da can bulması böyle birşey bence..

La Boca da bu karma kültür güzelliğinin eseri bence! Özünde göçmen olarak gelen İtalyan ların, Buenos Aires in limanının (geldikleri gemilerin yanaştığı yer de oluyor aynı zamanda) yanında gemilerden, çevreden buldukları artık malzeme ile yaptıkları derme çatma evlerden oluşan br mahalle. Sokağa açılan kapısından içeri girildiğinde avlulu, 2 katlı, minik dairelerden oluşan evler, hem düzenli konaklamaya hem de yeni gelenlere otel işlevi görmekte imiş. Gelenlerin avrupadaki yoksulluktan, yokluktan geldikleri düşünülünce zaten pek iyi durumda olmayan topluluğun yaşam koşulları da iyi değilmiş tabi ki de.. 30 40 kişileri bulan tuvalet sıraları anlatılan zorlu hikayeler arasında yer alırmış halen..

Peki bu bölgeyi bu kadar meşhur eden nedir diye sorarsanız, Carlos Gardel in ünlü olan ''El Caminito'' tangosunda bahsedilen yer olması derim. Şarkıcının ölümünün ardından neresi olduğunun keşfedilmesi ile başlayan ve mahallenin kendi renk ve doku orjinalliği ile turistler tarafından ilgi odağı haline gelmesiyle bugünkü ününü kazanmıştır.

Carlos Gardel in Tango sunda bahsettiği El Caminito

Şuanda sevimli kafeleri, rengarenk sokakları, hediyelik eşya dükkanları, renkli ve çeşitli şovları ile turistler ile yaşayan bir mahalle halini almıştır. Sokakların bu kadar sevimli görünmesine sebep olan şeylerin, insanların yoklukta buldukları farklı malzeme ve boyalarla (genelde gemilerdeki seyahat sonrası arta kalan ürünler) evlerini inşa etmeleri olması insanda hüzünle keyif arası garip bir duygu bırakıyor bence.. Ama yine de estetiğe önem veriyor olmalılardı ki bizim mülteci konaklamaları çöp evlere benzerken onların ki turistik bir merkez olmuş demek istiyorum!

La Boca daki turistik kafe, restoran ve hediyelik eşya dükkanları, cephelerde canlandırma maketleri ile birlikte
Buenos Aires teki bir başka turistik merkez ise San Telmo!

San Telmo pazar günleri kurulan ve sokaklarca uzayan bit pazarı ile, turistlere özel türlü şovların yapıldığı bir merkez. Zamanının her evresinde eğlencenin merkezi olan bölge en turistik ve en eski tango çalınan-söylenen-yapılan restoranlarını barındırmakta. Restoranların birinde geçen sene vefat eden Nelly Omar (101 yaşında) sahne alırmış, gençliğinde Carlos Gardel ile bile birlikte şarkı söylemiş bu sanatçıyı keşke daha önceki gelişimde bilseydim de dinleme şerefine nail olsaydım :(

San Telmo da pazar günleri kurulan turistik bit pazarı


San Telmo sende nasıl bir etki yarattı diye sorarsanız, bir Asmalı Mescid gibi derim.. Herşeyi de Türkiyeye bağlıyorsun diyeceksiniz biliyorum... Tabi ki de değil! Ama şöyle birşey var ki, zamanında sanatçıların çoğunlukta oturduğu, güzel ama aslında eski bir bölge  San Telmo.. Sanatın ruhunu adım başı kurulan galeriler ve yaşamış sanatçılara saygı amaçlı evlerine yaptıkları resimler ile korumaya çalışan bölge, şuan aslında daha çok bir eğlence merkezi halini almış.. evet şuanki halini sevdim ama eskiden sanatçıların beslendıkleri o sokakları o zamanın sakinliği ile deneyimlemek nasıl olurdu diye merak etmiyor değilim..



Bir turist olarak Buenos Aires i görmek bir milonga eşliğinde bir akşam yemeği ile ancak mümkün olur sanırım.. İlk fırsatta tekrar gidebilmek ümidiyle..

23 Şubat 2016 Salı

Arjantin / Buenos Aires in Cihangirinde Takılmak

Buenos Aires in Cihangirinde Takılmak

Yeniden Buenos Aires! 4 sene sonra yine Buenos Aires sokaklarında dolaşmak tadından yenmez bir keyif.. Gezinin geri kalanından farklı çünkü burda aile evi var.. Yoğun bir koşuşturmacadan sonra Türkiye den çıkış noktası olarak kendimi aslında hala güvenli limanlara atmak bilmiyorum nasıl değerlendirilir ama öyle oldu benim için :)

Geçen seferki gibi daha körüklüde nemle ve sıcakla karşıladı beni ''Güzel Havalar'' şehri -yazın burda bulununca bu ismi sorgulamıyor değil insan- uçakların gece yarısı inmesi güzel bence bu noktada çünkü Türkiye nin kışından çıkıp Arjantin in öğlen güneşine inmek istemezmişim.. Bunu ilk gün o harikulade ağaçlı kaldırımlarda edilen kahvaltı sonrası merkezde betonların altında en sıcak saatleri geçirirken daha da bi iyi anladım :)



İlk gün şansıma şehrin biraz uzağındaki evimize değil de, şehrin merkezinde (Palermo ) bir yerde konakladık. Sabahleyin serin bir duşun ardından 1 blok ötede Jorge Luis Borges in eskiden oturduğu (şimdi ofis olarak kullanılan) dairenin altında onun anısına açılan kafede kahvaltı edince keyfime diyecek yoktu!

Palermo şehrin popüler olan, değeri yüksek bir bölgesi. Biraz aslında İstanbul un Beyoğlusu gibi. İsminden dolayı değerli etkisi yarattığı için her geçen gün de sınırlarını genişleten bir bölge olma özelliğini taşıyor. Palermo Soho denilen kısım ise bildiğiniz Cihangir :) Belli bir kültür ve maddi duruma sahip kişilerin tercih ettiği, sabahları şortlarını çekip koşuya çıktıkları, köpeklerini gezdirdikleri, öğlenleri en ciks kafelerin bulunduğu, akşamları en cool barların olduğu bir bölge :) Dalga geçiyormuşum gibi algılamayın lütfen! Gençlerin çoğunlukla tercih ettiği ve kattığı değerle yükselen ve muhtemelen bir süre daha yükselmeye devam edecek olan, vakit geçirmesi keyifli, kaliteli ve çok çeşitli mekanların toplandığı bir zon olmuş durumda.

Bölgede geçirdiğim hoş bir sabahtan sonra dolar bozdurma - telefon kartı almak gibi işlerimizi halletmek için şehrin merkezine gittik. O sıcakta çevrede olan turist ve işlerini halletmeye çalışan insanlar arasında bir ara durup kendi kendime gülümsedim :)Türkiye nin berelik montluk kışından, arjantinin şortlu terlikli sıcağına gelince başlarda güneş ayrı bir tatlı geliyor insana -biliyoum kendimle çelişiyorum ama olsun-

Dışarıda halletmemiz gereken işlerimiz bittiğinde artık öğlen saati gelmişti. Dayımın sevdiği bir restoran zincirine gitmeye karar verdik.  Merkezdeki salonlarında klima yeterli çalışmıyordu ve çok kalabalıktı, bu sebeple Puerto Madero daki İl Gatto restoranına gittik. Sıcaktan zayıf düşmüş bedenlerimize  bu nehir kenarında, gülümseyen servisler, öğlen menüsü ve tatlıları harika geldi.
Uzunca bir süre oturup güneşin biraz etkisini azaltmasını bekleyip, ortamın keyfini çıkardık. Ardından nehir boyunca yürüyerek zamanında liman olan, şimdi ise özellikle gastronomi alanında ün salmış, rezidans ve yüksek binalardan oluşan şehrin modern kesiminin tadını çıkardık.



Metro ve tren sistemi gayet düzgün işleyen (eskiden neredeyse her sokağından geçen raylar ile daha da gelişmiş ağa sahipmiş ama nedense tramvay yerine otobüslerin daha iyi olacağına karar veren hükümet güzelim blok taş yollar ve rayların üzerine asfalt dökmüş.. -bi yerlerden tanıdık geliyor ya neyse-. Buenos Aires metrosuna binerek (ilk aracın geçmesini bekledik ve ikinciye bindik çünkü vagonların eski olanlarından klima bulunmuyor , yenisi ikincide geldi;)) günü bitirip, şehrin biraz dışındaki apartmanlardan değil de evlerden oluşan mahallemize geldik. Gece yarısında mahallenin dondurmacısına yaptığım baskın ile kovayla aldığım leziz arjantin dondurması keyfi ile de günü noktalamış olduk..

22 Şubat 2016 Pazartesi

Kıtalar Arası Seyahat

Yolculuk Nasıl Geçti?

Peki biliyorum bundan sonra yapacağım yolculukların bunlardan çok daha kolay olmayacağını  ama bi insan oturmaktan böylesine yorulur mu yahu!
KLM nin yaptığı kampanya ile baya uygun bir fiyata aldım biletlerimi. Yolculuğum; 3 uçuş, 1 buçuk saatlik 2 aktarma ile toplam 23 saat sürdü. 6 saatlik farka geldiğim için aynı tarihte inmiş oldum.. Bu detay normalde gün algısında kayma olmaması için işe yarıyor ancak benim ilk uçuşum istanbuldan sabahın 5 inde olduğu ve havalimanına ulaşım, beklemesi ve öncesinde düzenlenen partinin de etkisiyle uyumadan çıktığım, yani günü bitirmeden başladığım bir yolculuk olduğu için yine de günleri karıştırdım :)
İlk uçuşum İstanbul dan Amsterdam a idi. Yola uykusuz çıkmanın etkisiyle direk uyudum :) Öğrendim ki KLM de yemek için uyuyanı uyandırmıyormuş.. Bu sebeple sıcak tostumu etrafımdaki peynir kokularına uyandığımda ayrıca istemem gerekti.. (yol boyunca da bu hep böyle oldu ) İkinci uçuşum asıl kısmı oluşturdu.. Kıtalar arası seyahatim Amsterdam dan Sao Paulo ya idi. Hınca hınç dolu uçakta yemekler leziz, eğlence paketi baya başarılı (yeni eski filmler, müzik, konser videoları..), insanlar sakin (yol boyu kimse wc ye gitmek dışında kalkmadı ayağa, çocuklar bile!), hostesler de güler yüzlüydü.. 3. yolculuğum ise Sao Paulo dan Buenos Aires son varış noktam olacaktı.. Bu son uçuş KLM ve AİRFRANCE ın yerel ortağı GOM ile oldu. Öncekilere göre çok daha küçük bir uçak olsa da servis ve hizmet de standartları koruyorlardı. Bir türlü iniş yapamamak dışında bir sıkıntımız olmadı çok şükür :) Tam inecekken tekrar havalanıp bir kaç şehir turu  yapmak, giriş için güzel oldu bile denebilir aslında ;)
Yol ile ilgili bir kaç not eklemek isterim;
1.si yanınıza muhakkak ektra kıyafet alın, havalandırma açıldığında uçak buz gibi olabiliyor ve kalorifer açıldığında da feci sıcaklayabiliyorsunuz.. Her türlü klima değişikliği için hazır olmanızda fayda var.
2.si bunca saat yolculuk yapacağım zaman ayakkabılarımın bana eziyet etmesinden hoşlanmıyorum  bu sebeple yanınızda uyku çorabı (THY kendi veriyor ama başka havayolları için kendiniz getirmelisiniz) bulundurun derim... Benim gibi hareket edenler uçağın içinde çoraplarımızla gezmekten gayet memnunduk..
3.sü bulutların üzerinde gökyüzü normalden çok çok daha parlak oluyor ve eğer pencere kenarında oturan siz değilseniz yada bir sebeple pencerenin perdesini kapatamıyorsanız ve yine de uyumak istiyorsanız yanınıza bir göz bandı alın! Uyku o zaman mümkün olabiliyor...
4.sü (bu notu daha önce uçağa binmemiş olanlar için söylüyorum) uçakların wc lerinde taharet musluğu yoktur. Suya kolay ulaşılabilir ama siz yine de yanınızda ıslak mendil bulundurursanız daha rahat edebilirsiniz..
5.si uçaktaki yemeklerde karşınıza ne çıkacağını bilemezsiniz.. Türk hava yolu firmaları ile yolculuk yapan türklerin bu konudaki sıkıntıları minimum olacaktır ama yine de yanınıza bir iki parça yiyecek birşeyler almanızı öneririm. Hoş ben bu konuda KLM ile yaptığım yolculukta bi iki sanviç içindeki jambonlar dışında hiç bir sıkıntı yaşamadım ama daha önceki tecrübelerimde kötü deneyimlerim olmuştu..
Seyahatimin ilk adımı olan bu yolculuk da benim için yorucu, 3 film, 2 konser kaydı, bisürü yemek ve bir sürü uyku formatında geçti gittiii :) Bakalım sonraki yolcuklarım nasıl olacak??

21 Şubat 2016 Pazar

Nerden Çıktı Bu Gezi?

Nasıl diye soracak olursanız...

Rota mı daha zordu çanta mı hala karar veremiyorum :)

Bir ara kendimi internetin serin sularında boğulurken yakaladım! İlk ilk başta plan yarı memleketim Arjantini gezmek olarak başladı.. Oraya kadar gitmişken Peru ya da geçmeden olmaz, e Rio de Janerio plajlarında da bi takılmak lazım diye uzadı.. Daha sonra bu gezinin 2 aya sığmasının mümkün olmadığına karar verdim..
Çok daha sonraları 'dünya turu' fikrini aklıma sokan ' iki kadın bir dünya' nın da dediği '' biz paramız olmadığıçin dünya turuna çıktık'' ifadesindeki gibi bir sonsuzluğa uzandı gerçekler :)
Daha sonra hayatımın 6 ayını (zaman ve maddi hesap olarak belirlenmiş bir süre) Güney Amerikayı (sonrasında Orta Amerika da eklendi plana ama) gezmeye karar kıldım. Bu belirlemenin üzerine ilk hareketim -bloğumun adının çıkmasına sebep olan harekettir- pinterest e girdim ve güney amerika yazınca çıkan hoşuma giden resimleri pinlemeye başladım :) Daha sonra o resimlerin ait olduğu yerlerin nereler olduğunu araştırdım.. Renklerin Peşinde n gitmeye karar verdim kısacası :)
2. aşama haritaya bakmak oldu :) o zamana kadar hani bi genel güney amerika bilgim var sanırdım hiç yokmuş ! Bu aşamada harita üzerinden yukardan aşağıya ülkelerin adları ile önce pinterest sonra internetin sonsuz denizlerinde araştırmalar yapmaya başladım ve boğulmak üzere olduğumu o an anladım!
3. aşama geri çekilme oldu! Bu noktada bu gezi için en büyük destekçim olan Helin in doğumgünü hediyeleri konseptinde bana aldığı Pırıl Yay ın 'Latin Amerika' kitabı  ve üzerine Okan Okumuş un 'Sırt Çantalının Seyahat Rehberi'' kitaplarını okuyup onlardan notlar almaya başladım.. Özellikle seyahat rehberi gerçekten benim için tam bir rehber oldu! Bunlara ek olarak facebook ta karşıma çıkan güzel listeleri ile 'Bir Hayalin Peşinde'' nin verdiği paket bilgileri de kullanarak ilerlemeye karar verdim. Geri çekilme dedim ya.. şöyle ki araştırmanın sonu yok! ve aslında benim bu araştırma için harcadığım her gün bana vakit ve nakit kaybı gibi gelmeye başlamıştı. Bu sebeple detayları yola bırakmaya karar verip, Amerika yı yeniden keşfetmeme gerek yok diyerek herkesin tavsiye ettiği Lonely Planet in Orta Amerika ve Güney Amerika kitaplarını aldım. Bunlardaki temel bilgilerle ana rotamı belirleyerek detayları yolda araştırmaya devam edebileceğimi ve yolda da şekillendirebileceğime kanaat getirdim..

İlk planlama yöntemi olarak kendime ''aile''yi temel aldım, ne zamanki bilet fiyatlarına baktım bundan vazgeçtim, ''masraf'' ları temel alıp programı yapmaya çalışınca sonsuz bir araştırma denizinde buldum yine kendimi.. Daha sonra aslında bütün programı yaparkenki en büyük huzursuzluğumun zamanlama olduğuna karar verdim. Ve elimdeki bilgilerle gitmeyi düşündüğüm zamanlar içerisinde (en uygun zamanlara denk gelemiyordum zaten biliyorum) 2. en ideal zamanlarda ülkeleri işaretledim..
ve tadaaaa!!!
En uygun rotanın bi tık daha pahalı olsa da Buenos Aires gidiş dönüşü olduğunu belirledim! Gezi yi Arjantinden başlatıp, Arjantinde bitirerek bir rota çizdiğimde bir çok soru işareti kendiliğinden çözüldü ve gerisi çorap söküğü gibi geldi... Bir nevi ;)
Ailem le geçirmek istediğim vakti daha kolay kontrol altına alabilip, kardeşimin değişiyle ilk Türkiye den çıkma stresini yine evimde atıp programları yapmak için vaktim yetmeyecek düşüncesini ise Arjantinde kurulu bir düzene gidiyor olduğum için ordan vakit kazanacağımı düşünerek böyle bir karar verdim.. Yanısıra Patagonia yı hala en ideal sezonunda iken, Rio de Janerio yu hala yaz tatili sezonunda iken, paskalya bayramını Honduras ın kutlamaları ile geçirebilme imkanı bulabilecektim..

Planın tam olarak nasıl nasıl diye soranlara burdan bir rotam olduğunu ama bunun net bir plan olmadığını belirtmek isterim.. Plan yolda kafama göre şekillenecek.. Karşıma çıkan fırsatlar ve kişilerle renklenecek diye umuyorum :) Şimdilik bir rotam var ve bu da hiç bir şeyi net olmamakla birlikte;
Arjantin (Patagonia ve Buenos Aires) - Uruguay - Brezilya -(Venezüela -Panama) - Costa Rica - El Salvador - Guatemala- Honduras - Belize - Meksika -(Küba) - Kolombiya - Ekvator - Peru - Bolivya - Şili - Arjantin (Salta, Cordoba ve Mendoza)
şeklinde şimdilik..
Bakalım dönüşte nasıl bir rota ile dönmüş olacağım hep birlikte görelim!

19 Şubat 2016 Cuma

Ben Kimim?

Ben  kimim?

Ben 89 doğumlu, mesleğini çok seven, 3 dilli (4.sü yolda), 2 vatandaşlığı olan, kanında 3ırk bulunan oğlak ın tekiyim :)
Burcumun tüm özelliklerini barındırırım.. Burçlardan hiç anlamam ama bunu biliyorum :) 2012 yılında okulumdan mezun oldum ve kurumsal olmaya çalışan büyükcene işler alan orta halli bir firmada çalışmaya başladım.. 3 buçuk senelik hiç de fena olmayan kariyerden, bir çok şeyin üst üste gelmesiyle birlikte, bir ara verdim..
Ben önceliği kendime verdim ve 4 ay sonrasında hala kendime  daha çok değer vermem gerektiğini farkettiğim için, bana dayatılan değil benim gerçek olduğuna inandığım bir gelişme sürecine kendimi adadım..
Kendimi arıyorum işin aslında.. bulursam haber veririm ;)
Kendimi kaybettiğimi düşünenlere ithafen; hayır kaybetmedim sadece durduğum yerde durmuyorum ;)
18 yıllık eğitim hayatımın üzerine 3 yıllık iş hayatı sonrasında biraz kanım çekti diyelim biraz merak ve çokça da açlık.. Yeniye farklıya görmeye tatmaya maceraya.. Annemin değerlendirmesiyle ailemin kadınları bu yaşlarda hep bi aksiyon almış.. Benimki de böyle birşey işte..
Kanımdan olanların olduğu memleketime olan merakım çevresine de olan ilgimle büyüdü ve çıktı bu Latin Amerika seyahati.. Annemin çocukluğunun geçtiği topraklarda gezerken, latin amerika kültürünü doyasıya tadarken, bir Türk kızı olarak bakalım ben neler katacağım, ben kendimi bizi nasıl anlatacağım oradakilere ??
Neler göreceğim dışında bu tür sorularla birlikte çıkıyorum yola..
Rastgele!